Yetişkin ve çocuklarda depresyon nedir ? Nasıl oluşur ? Çocuk depresyonu nu nasıl tanıyabiliriz.
Günümüzde şarkılara bile konu olmuş bir rahatsızlık var; depresyon… Öyle ki, kendimizi biraz kötü hissetsek, canımız sıkkın olsa hemen “depresyondayım” diyerek teşhisimizi koyuveriyoruz.
Oysa depresyona girmek o kadar kolay olmadığı gibi; kadın, erkek ve çocuklarda başka belirtilerle ve sebeplerle kendini gösterebiliyor. Ayrıca bu ciddi hastalık tedavi edilmediğinde hem aile huzurunu, hem yaşam kalitesini büyük oranda bozabiliyor.
Depresyonun nedenlerini, sürecini ve tedavi yöntemlerini Psikiyatr Doktor Nihat Kaya ile konuştuk…
Kendimizi biraz kötü hissettiğimizde “depresyondayım” diyen insanlar haline geldik… Her kötü hisseden depresyonda mıdır gerçekten?
Arada bir kendimizi “kötü” hissetmemiz insani bir özelliktir ve bazen de “iyidir”.
Kötü hissetmenin neresi iyi diyeceksiniz? İnsanoğlunun beyni objeleri, duyguları, tatları, davranışları hep karşıtıyla anlar. Evrende her şey zıddıyla kaimdir. İyi ve mutlu hissetmenin yolu da arada kötü hissetmekten geçiyor.
Ayrıca, bu duyguyu yaşayan diğer bireyleri daha iyi anlamak içinde gereklidir. Empati dediğimiz durum… Karşıdakinin ne yaşadığını ne hissettiğini anlamaya çalışmak… Sürekli kötü hissetmek ise problem yaşadığımıza işaret eder. Anlık, günlük, bazen birkaç günlük kötü hissetmeler depresyon değildir. Hatta kayıp ve ölümler sonrası, birkaç ay bile” yas” içerisinde kendimizi kötü hissedebiliriz.
Peki, depresyonun tanımını nasıl yaparsınız?
Depresyon, elem, keder, karamsarlık, umutsuzluk duyguları ile; daha önceden zevk aldığı, ilgi duyduğu nesnelere, uğraşılara ilgi duymaması ve hiçbir şeyden zevk alamama halidir.
Depresyondaki bir hasta çevresine ve hekime: “çok üzgünüm, sanki daha önceki kişiliğimi, yapımı kaybettim. Hiçbir şeyden zevk alamıyorum. Bu sıkıntı, keder bitmeyecek. Hayat bana ağır geliyor. Canım hiçbir şey yapmak istemiyor. Kendimi yorgun, bitkin hissediyorum. Sabırsız tahammülsüz bir insan oldum. Kimse gelsin-gitsin istemiyorum. Sessiz, sedasız bir odada kendi başıma kalmak istiyorum. Çocuklarıma bakamıyorum. Bazen onları boğasım bile geliyor. Eşime tahammülüm yok, her şeyi batıyor bana, bazen boşansam her şey düzelecek gibi geliyor. Bazen de artık yaşamın bir anlamı kalmadı diye düşünüyorum. Bir şey öğrenemiyorum. Her şeyi unutuyorum. Zaman zaman sebepsiz ağlıyorum. Çok sıkılıyorum, daralıyorum, baş ağrılarım sıklaştı. İştahtan kesildim, kilo verdim. Uykuya dalmakta güçlük çekiyorum. Bazen erkenden sıkıntı ile uyanıyorum… Ne yapacağımı bilemiyorum. Karar veremiyorum…”şeklinde yakınmalarda bulunur.
Kişi depresyonda olduğunu anlayabilir mi? Sıkkınlığımızın sebebi depresyon mu, değil mi nasıl sağlamasını yapabiliriz?
- Uluslararası Depresyonları Önleme ve Tedavi Komitesinin depresyonlu hastaların tanınmaması amacıyla hazırladığı tanı ölçütlerinden yola çıkarak hazırlanan maddelerin 4-5 tanesine “evet” diyorsanız depresyon yaşıyor olabilirsiniz.
- Hayattan eskisi kadar zevk alamıyorum, hiçbir şey ilgimi çekmiyor.
- Son zamanlarda karamsar, ümitsiz kötümser düşünüyorum.
- Kendimi yorgun, bitkin, halsiz hissediyorum.
- Uyku düzenim bozuldu.
- İştahım azaldı; kilo kaybettim.
- Bedenimde ağrılar, sızılar başladı, göğsümde baskı oluyor. Mideme kramplar giriyor.
- Son zamanlarda cinsel ilgimi kaybettim.
- Hafızam zayıfladı, bir şeyi aklımda tutamıyor, öğrenemiyorum.
- Zaman, zaman intihar etmek istiyorum. Kimseyi görmek istemiyorum…
Birçok insanda bu belirtiler ya da daha fazlası olabildiği halde, neden depresyon tedavisine yanaşılmıyor?
Bunun birçok sebebi var. Bazıları eninde sonunda ”Kendiliğinden düzeleceğini ve eski haline kavuşacağını” hissettiğinden tedaviye gerek duymuyor. Bazıları, depresyonu kendi başlarına halledebilecekleri bir zayıflık ya da kişisel bozukluk olarak düşünüyor. Bazıları da etkin bir tıbbi tedavinin mevcut olduğunu farkında olmayabiliyorlar. Böylece depresyon geçiren insanlar hissettikleri belirtileri doktorlarıyla konuşmuyor ve depresyonları gizli kalıyor. Başarılı bir şekilde tedavi edilebilecekleri halde depresyon geçiren insanlar, onları bekleyen yardımı aramadıklarından acı çekmeye devam ediyorlar.
Depresyon gibi, panik atak gibi rahatsızlıkların ismini son yıllarda duyar ve bilir olduk. Annelerimizin, anneannelerimizin döneminde böyle hastalıklar yok muydu? Yoksa vardı ama teşhisi mi konulamıyordu?
Depresyon insanla beraber var olan bir sendromdur. Eski çağlardan beri hep var olmuştur. Farklı isimlerle, fakat yetersiz tanımlanmıştır. Kara safra, melankoli gibi… Ama tam olarak anlaşıldığı ve tedavi edildiği söylenemez. Bu insanlar yaşam kaliteleri düşük bir hayat sürmüşlerdir. Çevrelerince “tembel, geçimsiz, huysuz” olarak nitelendirilmiş ve dışlanmışlardır. Bir kısmı tedavi edilmediği için alkol ve madde bağımlılığında “çare” aramış ve bağımlı olmuştur. Bir kısmı kumar bağımlısı, bir kısmı intihar etmiştir. Depresyona bağlı sürekli stres hali dirençlerini azaltmış ve fiziksel hastalıklara sebep olmuştur. Kimi kalp krizi kimisi, kanserden ölmüştür. Kimi ağır mikrobik hastalıklardan hayatını kaybetmiştir. Bugün teşhis ve tedavi imkânlarının artmış olmasına rağmen, bütün depresyonların tam tedavi edildiği söylenemez…
Modern çağın birçok işimizi kolaylaştırdığı muhakkak ama birçoğumuz toprağa, suya temas edemeden, betonlar arasında yaşamımızı sürdürüyoruz. Bu tablodan ruhumuz nasıl etkileniyor?
Kâinatı yaratan, insanı “küçük bir kâinat” gibi yaratmıştır. Kâinatta olan her şeyle onu irtibatlandırmıştır. Bundan dolayı; insanın yaşadığı her coğrafya da kâinatla bağlantısını sağlayan her şey olmalıdır. Özellikle; yeşil, su, gökyüzü maviliği ve bulut beyazlığı yaşam için olmazsa olmazlardandır. Büyük şehirlerde ki “ruhsuz” ve hiçbir estetik özelliği olmayan; kasvet ve karamsarlık yayan yapılar ruhumuzda derin yaralar açmaktadır. İnsan tabiatı icabı güzel ve estetiğe meyyaldir.
Bununla beslenecek uyarılara ihtiyacı vardır. İnsan elinin değmediği ve insanın tahrip etmediği doğa parçalarının ruhumuza ve fiziğimize iyi gelmesi bundandır.
Peki, kent hayatı içinde yaşadığımız gerçeğini kabul ederek çözümü nerede aramalıyız? Ruhumuza nasıl nefes aldırmalıyız?
Evimizde işyerimizde saksılarda çiçek yetiştirebiliriz. Varsa balkonumuz, terasımız; ölçüleri içerisinde bir yeşil alan oluşturabiliriz. Mevsimine göre çiçekler, sebzeler yetiştirebiliriz. Hafta sonları deniz kenarları, mesire yerlerine gitmek bir diğer çözümdür. Birkaç ayda bir şehir dışında, doğayla baş başa kalacağımız mekânlara gitmek ayrı bir şifa kaynağıdır. Doğduğu topraklara ve oraların yaylalarına gitmek temiz oksijeni solumak ayrı bir keyif verir. Ev ve iş yeri dekorasyonun da doğanın renklerini ve desenlerini kullanabiliriz. Güzel kokular kullanıp, kulağa hoş gelen müzikler dinleyebiliriz. Yanında huzur bulduğumuz insanlarla bir araya gelebiliriz.
Depresyon aşamaları olan bir rahatsızlık mıdır? Hangi seviyede nasıl bir tedavi öngörürsünüz?
Hafif, orta ve ağır depresyondan söz edilebilir. Hafif formunda neye bağlıysa, ona yönelik bir terapi çalışması yapılarak, doğal bitkisel tamamlayıcı maddeler kullanarak tedavi edilebilir. Orta depresyonların bir kısmı da bu yöntemlerle tedavi edilebilir. Orta depresyonların çoğu ve ağır depresyonların tamamı -mutlaka ama mutlaka- antidepresan ilaçlarla tedavi edilmelidir. İlacın yanı sıra psikoterapi de tedavi sürecini hızlandırmaktadır. Yoğun intihar fikri olan, daha önceden ciddi intihar girişimleri olan; ciddi yeme problemi ve kilo kaybı olanları hastaneye yatırıp gerekirse elektro şok tedavisine almak gerekir. Elektro şok yöntemi asla korkulacak bir yöntem değildir. İlaçlara göre çok daha az yan etkisi vardır. Hasta yakınlarının mutlaka bilgilendirilmesi ve yardımcı olmaları sağlanmalıdır…
Depresyon deyince akla ilk gelen sorulardan biri tedavide kullanılan anti-depresan ilaçlar… Siz bu ilaçlar hakkında neler söylersiniz? Düşünüldüğü gibi tehlikeli, sağlığı olumsuz etkileyen ilaçlar mıdır?
Çok önyargılar var. Antidepresanlar HAYAT KURTARICI İLAÇLARDIR. Bu ilaçlarla intihar oranları çok gerilemiştir. İnsanların yaşam kaliteleri artmıştır. Depresyon stresine bağlı, kalp ve damar hastalıkları azalmıştır. Antidepresanlar savunma sistemlerini güçlendirdiği için, kanserden dahi koruyucu bir işleve sahiptirler. Depresyondan dolayı kalitesiz bazen ” bitkisel hayat” yaşayan bireyleri yaşama geri kazandırmaktadır.
Geçici olarak, iştah da artış, kilo alımı, cinselliği baskılama ve unutkanlık yapma gibi yan etkileri çıkabilir. Bazen aşırı rahatlık ve aldırmazlık da yapabilirler. Yatkın bireylerde aşırı coşku ve mutluluk taşkınlığına yol açabilirler. Bu nedenle konu komşu önerisi veya eczaneden direkt alımla antidepresan alınmaz. Birde bu ilaçlar asla BİRDEN KESİLMEZ, azaltılarak yavaş yavaş kesilir. Kalıcı hiçbir yan etkileri yoktur. Sık depresyona, paniğe yakalanan bireylerde ömür boyu kullanılabilir. Tıpkı tansiyon ve şeker hastalarının ömür boyu ilaç kullanması gibi… Önemli olan doktor kontrolünde kullanmaktır.
Araştırmalar kadınların ruhsal hastalıklara daha yatkın olduğunu söylüyor. Bunun nedeni nedir?
Biyolojik hormonsal faktörler; erkeğe bağımlılık; ekonomik ve mesleki yetersiz bırakılma; erken yaş da evlilik ve çocuk doğurma, kadının kamusal alanda yeterince yer bulamaması, çalışma şartlarının kadınlık, annelik şartlarına göre dizayn edilmeyişi, kadınların söz söyleme ve kendisini ifade etmelerinin engellenmesi gibi sebepler depresyona zemin oluşturur.
Peki, kadınların depresyona kolay girdiği ama erkeklerin zor çıktığı teorisi için neler söylersiniz? Depresyon erkeğe daha mı ağır gelir?
Eşi ölen, eşinden ayrılan, terk edilen, aldatılan, statüsü düşen, ciddi iflas eden erkeklerin depresyonu ağır olur. Buna rağmen tedavisi vardır. Yeter ki, psikiyatriste başvursun ve kendisini açabilsin. Erkekler kendilerini pek açmazlar. Kadınlar bu açıdan çok şanslılar. Her şeylerini paylaşabiliyorlar. Rahatlıkla aldatıldıklarını ifade edebiliyorlar. Ama bir erkek için bu “ölüm” gibidir.
Aslında kadınlar öyle kolay depresyona girmezler. Erkekler daha dayanıksızdır. Biyolojik ve diğer faktörlerden dolayı kadınlar erkeklere göre iki kat daha fazla depresyona girmektedir. Bu kolay girdikleri anlamına gelmez. Kadınlık hormonları, annelik, toplumsal rolü gereği güçlü dururlar.
Erkekler kendilerini dışarı vurarak; aşırı spor, futbol uğraşısı, işkoliklik, alkole vurma, gece hayatına dalma, aşırı ibadete verme ve aşırı dini uğraşılar, aşırı sosyal ve siyasi hayat yaşama biçimleri de “örtülü depresyonun” görüntüleri olabilir.
Son dönemde karşılaştığımız yeni bir kavram da var; çocuk depresyonu… Mutluluğu, neşeyi, pozitif ruh halini yakıştırdığımız çocuklar neden depresyona girer?
Çocuk depresyonu dönemlerine göre farklı nedenlerle görülebilir. Bebeklik çağında daha çok anneden ayrı kalma ve ihmal durumlarında ortaya çıkar. Annenin yokluğunda, vefatında, hastalık sebebiyle hastanede çok uzun süre kalma halinde ya da annenin ağır hastalıklarında görülebilir.
Okul öncesi çocuğunda kayıp, boşanma, kazalar gibi travmatik durumlarda daha sık rastlanır. Baskıcı, otoriter ailelerin çocukları da depresyona kolay yakalanabilmektedir. Okul ve ergenlik döneminde ise, hormonal gelişimle birlikte kimlik karmaşası yaşayan çocuk depresyona girebilir.
Çocuk depresyonu hangi işaretlerle kendini gösterir?
Bebekte uzun süren ağlama nöbetleri, küskünlük, iştahsızlık, kendi kendine sallanma, vurma, içe kapanma, çevreye karşı ilgisizlik, uyku bozuklukları, sindirim problemleri görülebilir.
Çocukluk çağında korku ve endişeler, bağımlılığın artması, annesiz bir odadan diğerine gidememe, yalnız yatamama, okula ve yuvaya başlama çağında okul korkusu, uykuda değişiklikler az uyuma ya da çok uyuma, kabus görme, iştahsızlık, mızmızlık, can sıkıntısı, üzüntü, sürekli şikayetçi olma, arkadaşlıkta uyumsuz olma, sosyalleşememe, düşük kendine güven, baş ağrısı, mide ağrısı gibi fiziksel şikayetler, doyumsuzluk hali, aşırı hayal kurma ve ona sığınma, hareketlerinde yavaşlama ya da aşırı hareketlenme, ağlama nöbetleri, kıskançlık, kaka kaçırma ve gece işemeleri sık görülen belirtilerdir.
Ergenlerde ise, belli belirsiz boşluk hissi, evden kaçma veya kaçma hakkında konuşma, açıklanamayan sinirlilikler, gerginlik, iletişim güçlüğü, ilişkilerde zorluk, kurallara karşı gelme, düşük performans, öfke patlamaları, şikâyetler, dünyayı umursamayan davranışlar, sosyal izolasyon, reddedilmeye, eleştirilmeye hassasiyet, fiziksel şikayetler baş ağrısı ve karın ağrısı gibi, kendini değersiz hissetme, suçluluk, intihar düşünceleri ve girişimi, aşırı duygusallık, abartılı aşık olma, aşk acısı çekme, daha evvelden ilgi duyduğu şeylerden zevk almama, iştah veya kiloda belirgin değişiklikler, uykunun artması ya da azalması, okul başarısızlığı, sık okuldan kaçma, yalan söyleme, hırsızlık gibi belirtiler görülebilir.
Çocuk depresyonu neden tedavi edilmelidir? Ciddi bir hastalık mıdır?
Çocuklarda yaşanan depresyon iki sebeple ciddidir.
Birincisi; çocukların gelişimini durdurması açısından bilhassa önem taşır. Duygusal, sosyal ve psikolojik gerilemelere, saplanmalara yol açabilir. Hatta ileriye dönük hassasiyetler ve izler bırakabilir. Çoğu yetişkin depresyonlarında, çocukluktan kalan izler ve hassasiyetler bulunabilmektedir.
İkinci etkisi ise, aile işlevlerini bozmasıdır. Aile dinamik bir yapıdır ve aile üyelerinden birinin sıkıntısı bütün aileyi olumsuz etkiler. Örneklemek gerekirse, eğer çocuğun eli ateşteyse bunun acısını başta anne, baba ve tüm yakınları hisseder.
Aile, tedavisi mümkün olan depresyonlu çocukların davranışlarını da yönlendirmekte zorlanır. Çocuğun davranışlarında inatçı bir hal vardır. Halbuki çocuklar bu dönemlerinde oldukça güçsüz ve kontrol edilmeye muhtaçtırlar. Sonuç olarak yetişkinlerin yönlendirmelerine açıktır. Ancak ailenin çaresiz kalması halinde, aile yapısının tutumuna göre işler daha karmaşık bir hal alabilir. Aile içi çatışmalar artar, karşılıklı suçlamalar olur. Hatta çocuğun depresyonda olduğunun kabullenilememesi, depresyonun tedavisini güçleştirmekle kalmaz ağırlığını da artırır. Bu yüzden çocukluk ve ergenlik depresyonlarında ailenin de tedaviye katılımı çalışmayı büyük oranda kolaylaştırır.
Çocukluk çağı depresyonunun tedavisinin mümkün olduğundan bahsettiniz… Nasıl bir tedavi seyri uygulanıyor?
Erken teşhis ve tedavi oldukça önemlidir. Aile çocuğun depresyonu hakkında bilinçlenip durumu kabullenmeli ve bir an önce çocuğu, tedavisi mümkün olan bu rahatsızlıkta, işin uzmanına yönlendirmelidir.
Çocuk ve ergenlerin tedavisinde kişi ve çevresi bir bütün olarak değerlendirilir. Aile, çocuk, okul, çevre ve tedavi ekibi işbirliği içerisinde tedaviye başlanır. Çocuğun durumuna göre oyun terapisi, bireysel psikoterapi, aile danışmanlığı, aile terapisi, ilaç tedavisi uygulanır.
Boşlukları doldurmanızı rica etsek;
Bir çocuğun ruhuna en iyi gelen şey sevgi dir.
Depresyon tedavisi gören bir kişi bol bol spor yapmalı ve gülmelidir.
Eğer bir yakınınız depresyondaysa onun yanında olduğunuzu kalben hissettirerek O’na destek olabilirsiniz.
Dr Nihat Kaya ile yapılan bu röportaj Hatice Kübra Tongar tarafından 17.04.2014 tarihinde Kadınca Kararınca sitesinde yayımlanmıştır.